23 Ocak 2021 Cumartesi

KİTAP İNCELEMESİ "HAYVANLARDAN TANRILARA SAPIENS"

Merhaba güzel okurum. Kendimi özlettim biliyorum lakin yeni fikirler ve adımlar atmaya bir hayli zamanım oldu. Yeni yıla bol bol yazı yazarak girmeyi planlıyordum fakat pek mümkün olmadı. Söz veriyorum yazılarımın sayısını ve kalitesini arttıracağım. Neyse konumuz bu değil :) Sizlere geçen ay başladığım ve yakın bir zamanda bitirdiğim güzel bir kitap içeriğinden bahsedeceğim. Ben ilgisini çekenlere yararı olacağı kanısındayım. KEYİFLİ OKUMALAR



Yuval Noah Harari'yi duydunuz mu ? Eğer duymuşsanız insan tarihi üzerine romanlarını da biliyor olmalısınız. Bahsedeceğim romanı "HAYVANDAN TANRILARA SAPIENS". Kitapseverler bu romanı daha önce keşfetmişler belki de okumuşlardır. Benim zaman planım bu zaman aralığına denk geldi ve okuma fırsatım oldu. Kitap esasen kışkırtıcı olmakla beraber merak uyandırıcı. Farklı görüşleri aynı çatı altında toplayıp bizlere bakış açısı farkındalığı kazandırıyor. Özellikle Evrim konusu tartışmalara zemin hazırlayacak türden. Güzel örneklemeleriyle bizlere derin tarihi bilgiler sunduğu fikrindeyim. O halde kitabın içeriğini gelin beraber inceleyelim.

Kitap genel olarak beş kısımdan oluşuyor. Sapiens tarihini: Bilişsel devrim, tarım devrimi, insanoğlunun birleşmesi, bilimsel devrim ve sonsöz tanrılaşan insan olarak ayırıyor.

Bilim tarihini evrimi konu alarak başlatıyor. İlk insan yaratılışını ve ilkel topluluklardaki oluşum ve yaşam yapısından bahsediyor. Bu bölüm benim açımdan farklı bakış açılarına sahne olduğum bir bölüm oldu. Bir şempazeden evrimleşmiş olan ve kademe kademe evrimleşerek bu gün ki akıllı varlık homo sapienslerin ortaya çıkışıyla girizgahı yapıyor. Bu görüş çoğu inançlı kimseler için Hz. Adem ve Hz. Adem inancını desteklemediği için tepki topladığı görüşündeyim. Hz Adem ve Hz. Havva'nın dünyada olan bir cennetten kovulduğu iddiasını savunuyor. Evrim ve İnançlar tartışılası bir başka konu olmakla beraber ben sadece kitap içeriğinden bahsetmek istiyorum. Ayrıca bu bölümde günümüze de atıflar da mevcut spoiler vermemek adına sadece bahsetmekle yetiniyorum. 

İkinci kısım tarım devrimi bölümünde insanların tarımla beraber çok şey kazansa bile bazı şeyleri beraberinde yok ettiğini konu alan kitap, sapienslerin Avcı-toplayıcı atalarımızdan daha çok çalışmalarının gerektiğini ve daha çok acı çektikleri görüşünde. Tarım devriminin tarihin en büyük aldatmacası düşüncesinde. Homo sapiensler tarım devrimiyle  nüfus patlaması  ve şımarık seçkinleri beraberinde getirdi.

Üçüncü Kısım İnsanoğlunun topluluklar halinde birleştiğinden ve topluluğun getirdiği sosyal konuları ele alıyor. Bunlar para, dinler, mitler gibi konular. Ayrıca savaşları, toplumsal kuralları da içeren geniş bir anlatıma sahip. Heyecanla okumaya devam ediyor ve meraklanıyorsunuz. Yine günümüze atıflar mevcut.

Dördüncü kısım bilimsel devrim bölümünde cehaletin keşfinden bahsediyor ve bilimin topluluklara getirdiği değişimlerden bahsediyor. Ayrıca sanayi devriminin getirdiği devletlerin üretim modellerinden bahsediyor. Aile yapısı ve tüketicilik de diğer konular arasında. İtiraf etmeliyim ki bu bölümde bir hayli sıkıldım ancak kesinlikle okunması gerektiği görüşündeyim.

Ve son bölüme geldiğimizde yazar son noktayı koyuyor ve söyle diyor Homo sapiensler dünyaya egemen oldu ve kendini tanrı zannediyor. Hayvan endüstrisinden bitkilerin ve doğanın bozulmasına kadar her şeyde eli var ve kendi hariç her şeyi hiçe sayıyor. Bencil yaratık Homo sapiensler böyle giderse dünyanın sonunu kendi getireceğe benziyor.

7 Ocak 2021 Perşembe

BİLİNÇALTIMIZIN HASTALIKLARLA BAĞI

 Merhaba güzel okurum.

Her şeyden önce 2021'in ilk yazısı olduğunu belirtmek isterim. Bu yüzden güzel temennilerimle giriş yapmak istiyorum. Umarım beklediğiniz, sizlere umut aşılayan bir yıl olur ve güzellikleri beraberinde getirir.




Bir bilince sahip olarak dünyaya gelen bizlerin aslında bir laneti vardı. O da şu ki unutamamak. Yaşadığımız olayları, birliktelik kurduğumuz kişileri, geçmişteki kötü anıları. Bilinç sahibi insan hem maddesel olarak hem de ruhsal olarak hakkını veriyor ve her şeyi depoluyor. Peki bu her şeyi depoladığımız beyin bir süzgeç görevi görüp kötülüklerden bizleri arındırabiliyor mu ? Bir söz okumuştum. Mide denen organ beyinden daha akıllıdır o yediklerini sindirir ve dışarı atar ancak beyin her şeyi depolar diyordu. Doğru söze ne hacet!

Bilincimiz ve psikolojimiz arasındaki bağ da böylelikle boy gösteriyor. Bu güne kadar yaşanılan her olayın altındaki nedenin bir psikolojik hastalığa sebebiyet verdiğini ve tanımını gayet açık biliyoruz. Bu günlerde de daha iyi  anladığımız bir şey var ki bizlere aşılanan düşünce ve davranışlar yalnız psikolojimize değil bedensel rahatsızlıkların da temelini oluşturuyormuş. Bunu bir astım krizinden tutun kifoz denen duruş bozukluklarına kadar her türlü rahatsızlıkla ilişkilendirebiliriz.

"Self integral" denen bir terapi yöntemi var buna bilinçaltı temizliği de diyorlar. Ben bilinçaltının bir süpürge tutulur gibi temizlendiğine inanmayanlardanım. Sadece farkındalık kazandırılarak sorunlara çözüm bulunabileceğini düşünüyorum. Tıp çözüm bulamadığı hastalıklara genetikten kaynaklı derken self integral terapi geçmiş kuşakların yaşadığı çatışmaların dahi günümüzdeki hastalıklara sebebiyet verebileceğini düşünür. Bu yandan bizlere farklı ve güzel bir bakış açısı sunduğu görüşündeyim.

Birkaç örnek vererek hastalıklar ve bilinçaltımız arasındaki ilişkiyi açıklamaktan keyif duyacağım. Migren hastalığının nörolojik bir çok sebebi var ancak bilinçaltımızda baba ile çok çatışma yaşanması ve kendini başkalarıyla kıyaslama dürtüsü tetikliyormuş.

Bir diğer örnek bireylerin kendiyle gurur duymadığı bir olay yaşamasının veya bir annenin çocuklarıyla ilgili kaygısının artması durumunda romatizma hastalığı boy gösteriyormuş. Yine aynı biçimde sindirilemeyen, kendini ifade edemeyen bireylerin sindirim sistemi sorunları ön plana çıkıyormuş. Astımın kaynağı anne ile ilgili problemler olduğunu düşünür müydünüz?

Özellikle bu dediğime çok şaşıracaksınız. Miyom ve fibroid oluşumunun bir nedeni uzun ve sancılı doğum, düşük bebeklerin bir anısı olarak ortaya çıkmasıymış.

Evet sözlerime hastalıkların bir olumsuzluktan ziyade bizdeki bir durumu düzeltme amacını taşıdığını unutmamamız gerektiğini düşünüyorum. Her hastalığın bizlerde değiştirmek istediği bir sebep var hastalık teşhisinde genetiğimizden ziyade bir de psikolojimize ve bizden önceki kuşakların psikolojisine yönelmemiz gerekiyor. Düzeltebileceklerimizi düzeltmemiz görüşündeyim. Farkında kalalım ve bilinç altımızı temiz tutmaya gayret edelim. Güzel şeyler düşünüp başımıza gelmesini ümit edelim.

Sevgiyle Kalın ...

30 Aralık 2020 Çarşamba

YENİ SİSTEM : DÖNGÜSEL ÜRETİM MODELİ



Merhabalarrr, sevgiler, saygılar güzel okurum.

Bu yazımda bizleri çook ama çok ilgilendiren ve büyük kitlelere ulaşması gereken, yıl biterken 2020 yılının sürdürebilirlik yılı olduğu gerçeğini yadsımadan öğrenmemiz gereken harika bir konudan bahsedeceğim. Şahsen beni çok alakadar etti ve okuyunca bu konuda blog yazısı yazmalıyım dedirten türde bir mesele oldu.









DÖNGÜSEL EKONOMİ HAREKETİ? belki tanımını biliyoruz ancak ne ifade ettiğini duydunuz mu ? bilmiyorum. Lakin ben yeni öğrenmiş bulunuyorum peki tam olarak nedir bu döngüsel ekonomi ondan bahsetmek isterim.

Tanımına girmekten ziyade şöyle örnekleyeceğim: Bizim şu anda uyguladığımız kullan-at sistemi yani doğrusal ekonominin tam zıttı. Ürettiğin hiçbir malzemeyi atma geri dönüştür ve kullan. Bunu da ekonomiye yansıt. Temel prensibi aslında tam da bu.

Ben fevkalade güzel buldum bu düşünceyi. Üretim çağında çığır aştığımız bu günlerde kullan at düşüncesi doğayı ve insanlığı tam anlamıyla tehdit ediyor bulunmakla birlikte geleceğe kötü bir yatırım bırakmakla bizleri düşündürüyor. Hiçbirimiz gelecek nesillere kötü bir dünya bırakmak istemeyiz diye düşünüyorum.

Geçen senenin bir haberi var "H&M ve IKEA iklim dostu tedarik zincirine geçiyor !"

ayrıca sürdürebilirlik hedeflerini ortaya koyan bu iki üretim devi bizlere umut vaad ediyor. Bu haber beni çok mutlu etmişti yine bu sene de bu kararlılıklarını koruduklarını görüyorum. Bu hedeflerden kısaca bahsetmek isterim.


 ❝ Grup, çevre etkisi nötr olacak bir tedarik zinciri oluşturmayı, kendi operasyonlarında yüzde 100 yenilenebilir enerjiye geçmeyi; 2030 yılına kadar tüm ürünlerinde sadece geri dönüştürülmüş ya da sürdürülebilir kaynaklardan elde edilen malzemeler kullanmayı; 2020 yılına kadar pamuk kullanımını yüzde 100 sürdürülebilir kaynaklardan sağlamayı; her yıl 25 bin ton tekstil ürününün toplanarak geri dönüşüme sokulmasını veya yeniden kullanılmasının sağlanmasını hedefliyor. ❞ (https://www.dunya.com/kose-yazisi/hm-ve-ikea-iklim-dostu-tedarik-zincirine-geciyor/446259)


Ayrıca tüketici bilgilendirmesi ve yer alan aktörlerle işbirliğini de hedefliyor. Geçenlerde kıyafet toplama harekatını da duymuştum bu sevindirici bir haber.

Aynı zamanda IKEA'da sürdürülebilir ormancılığa ön ayak oluyor. Ve bazı hedefleri mevcut bu hedeflerden bazıları;


 ❝Ürünlerin döngüsel esaslar doğrultusunda tasarlanması, sadece yenilenebilir ve geri dönüştürülebilir materyaller kullanılması; 2020 yılında hem müşteri, hem de çalışan restoranlarındaki tek kullanımlık plastik ürünlerden vazgeçilmesi; IKEA restoranlarında sebze bazlı çeşitlerin artırılması; 2025 itibarı ile evlere ürün teslimat süreçlerinde sıfır emisyon hedefinin yakalanması; 2025 yılında güneş enerjisi üretimi çözümlerinin 29 mağazada kullanılıyor olması ve 2030 yılında karbon nötr şirket konumundan, çevreye pozitif etki edici konuma geçilmesi (https://www.dunya.com/kose-yazisi/hm-ve-ikea-iklim-dostu-tedarik-zincirine-geciyor/446259)


Verdiğim bu iki örnek umarım tüm dünya üretim devlerine örnek olur ve güzel bir gelecek için gereken zemini oluşturur. Lakin böyle haberler görmek beni çok mutlu ediyor ve umutlandırıyor. Tabii biz tüketicilere de bu harekete destek vermek düşüyor. Daha çok böyle güzel haberler duymaya devam etmek dileğiyle ... Hoşça Kalın. Mutlu yıllar.


28 Aralık 2020 Pazartesi

LAFIN KISASI -1

 Heyoo yeniden merhaba sevgili canım okurlarım. Nasılsın? Umarım güzel haberler aldığın bir gün olur.

Bu gün işlerimi bitirip bilgisayarımın başına anca geçtim. Hava ANKARA'da soğuk ama karlar eridi. Bir yandan güneşi görüp heyecanlanırken bir yandan kuraklık aklıma geldikçe üzülmüyor değilim. Ee malum iklimler değişiyor. Bizlere de dua etmekten ve yaşadığımız dünyaya nazik davranmaktan başka çare kalmıyor.



Neyse bu kadar sorun varken sorunlardan bahsetmek yerinde bir tercih değil sanırım. Biraz da güzelliklerden bahsedelim. LAFIN KISASI;

Sizlere sevgili JD SEZER 'in hakkımda yaptığı röportajdan bahsetmek istedim. Blogum  ve kendim ile ilgili detaylı bilgilere yer verdik umarım beğenirsiniz linki bırakacağım .

Sevgiyle Kalın...

BURADAN ULAŞABİLİRSİNİZ

https://jdsezer.blogspot.com/2020/12/yasemin-cetinkaya-kimdir.html

24 Aralık 2020 Perşembe

SEKÜLER KÜLTÜRDE MÜSLÜMAN KALMAK


Sevgili okurum öncelikle yeni yazıma ve blogumu yeni keşfettiysen sayfama hoş geldin sefalar getirdin...Ankarada bu gün kar var, ne çok hasretle beklemiştik yağmasını sonunda az da olsa yağdı. Bu günün şerefine yeni yazı patlatayım dedim :)

Yazımda insanların çoğu zaman konuşmaya çekindiği ya da tartışmalara zemin hazırlayacağı korkusuyla sustuğu bir konudan bahsetmek istiyorum. Ben de ne zamandır yazmaya fırsat bulamamıştım bu güne kısmetmiş.



Sekülerite wikipedia tanımına göre "Dünyevi veya geçici anlamına gelmekte olup devlet ve dinin ayrı olması veya özellikle bir dine bağlı veya karşı olmama anlamını taşır. Sıfat hali sekülerdir."

Seküler bir yaşam dini bir yaşamla tamamen zıt anlamda kullanılan bir hayat biçimi. "Dünyevileştik İslam'dan uzaklaştık" cümlesini çoğu zaman duyarız. Bu kalıp cümle bana göre gerçeği tam anlamıyla yansıtmıyor. Öyle ki dünyevileşmek dinden uzaklaşmak için bir sebep olmamalı. Hatta İslam inancına ve diğer dinlere göre dünyada geçirdiğimiz hakikatli günler ahirette bize ışık olacaktır. 
Tanımında da diyor ki dine bağlı veya karşı olmama hali. Yani inanıp inanmamakta tamamen özgürüz.



Sekülerite akılı öncelik kabul eder. İslam da aynı şekilde aklını kullan araştır sorgula der. Yaşadığımız çağ tamamen seküler kültürün ve çok inançlı, farklı yaşam biçimlerine sahip insanların hakim olduğu çok kültürlü bir çağ. 20 sene önceki Müslüman bir aileyle günümüzdeki müslüman bir aile tamamen farklı mizaçlara sahip. Teknolojinin ve medyanın etkisiyle artık eşit ve özgür sloganlarıyla Müslüman bir insan da ateist bir insan da aynı şeyleri yapıp aynı şeylerle mutluluk duyabiliyor. Özellikle genç nesil Müslümanlık kültürünü farklı bir boyuta taşımış durumda. Peki bu kavgada haklı olan kim ?

Bir ideolojiye körü körüne bağlı kalmak farklı düşüncelerdeki insanlara kulaklarını kapamak ve onları basitleştirmek, ötekileştirmek demektir. Terör ve İslamafobi günümüzde insanları İslam'a karşı öfke aşılamakta ve batı kültürüne yaklaştırmaktadır. Aynı şekilde medyanın kötü propagandaları nedeniyle insanlarda İslam'a nefret ve olduğundan bambaşka biçimlerde yansıtma söz konudur. Bunların medyanın kurgusu olduğuna hemfikir olmalıyız. Diğer yandan tarikatlar, hocalar, İslam'ı kullanıp kötülük yapanlar insanları İslam'dan soğutma ve sorgulama gereksinimine sokmaktadır.

Sekülerite ve Müslümanlık aslında ortak bir şeyi söyler sorgula, aklını kullan bir şeye körü körüne bağlanma. Sanılanın aksine seküler kültürde benim fikrimce Müslüman olmak ancak herkesin inanç sistemine saygı duyulur ve inandıkları engellenmeye çalışılmadığı sürece zor değil.Lakin bazı şeyler de daha tutucu olmamız gerektiğini düşünüyorum. Din de dünyevileşmek de aile yapımızı bozmamalı, insanları sabote etmemeli ve toplum düzenini al aşağı etmemeli. Benim tek temennim birbirimize insanca yaklaşabildiğimiz, inançlarımızı ve inandıklarımızı savunabildiğimiz temiz bir toplum yapısı... Umarım yeni kültürde buna ayak uydurabiliriz.

Sevgiyle kalın...



19 Aralık 2020 Cumartesi

KELİME OYUNU -3

 Merhabalarrr değerli okurlarım... 

Bu hafta kelime oyunu etkinliğine katılışımın ikinci haftası. Bir önceki yazıma gelen olumlu eleştiriler beni daha çok motive etti. Bakalım bu haftaki  nasıl olacak. Etkinlik kelimelerini sevgili KENDİ DÜNYASINDA seçti. Çook heyecanlıyım bu haftaki kelimeler de yine enfesto. O zaman sizi hikayemle baş başa bırakıyorum.

Kötüler  En Başta Kaybedendir

Zambaklar diyarında gözleri zümrüt yeşili, saçları ipekten yumuşak, dişleri inciden daha parlak olan Prenses Almeda adında güzeller güzeli bir kız hayata gülümsüyormuş. Annesi küçük yaşta vefat edince babası ,Almeda'ya hem dadılık hem annelik yapması için Almeda'nın teyzesiyle evlenmiş. Dul olan teyzesi de kendi çocuklarına iyi bir gelecek sunmak için Kral Artur ile nikah masasına oturmuş. Bir evin bir kızı olan Almeda artık kuzenleriyle kardeş olup aynı evi paylaşmak, sahip olduklarını yarılamak zorunda kalmış. Almeda'nın güzelliği kadar kalbinin güzelliği de dillere destan destanmış yalnız bir kusuru varmış o da insanlara çok çabuk güvenmesi ve bağlanması. Hayallerini süsleyen,  ona güzel hayatlar ve mutluluk dolu bir gelecek vaat eden kötü kalpli bir adama aşık olmuş. Adam onu türlü yalanlarla kandırıyor yeri geliyor mücevherlerini gasp ediyor yeri geliyor onu aldatıyormuş. Ancak aşk büyüsünden sarhoş Almeda bunların hiç birini görmüyor sarhoş bir biçimde o adamın hayalleriyle yaşıyormuş.


Almeda'nın üvey annesi yani teyzesi Almeda'nın bu adamla mutlu olamayacağını ve ondan ayrılmasının daha yerinde bir karar olacağını söylemiş. Almeda ise teyzesini ne kadar kırmak istemese de ayrılmayacağı ve onunla evleneceği konusunda diretmiş. Babası da biricik kızına kıyamayacağı için kızının isteğini kabul etmiş ve tek dileği o adamla evlenmek olan prensesin rüyası gerçek olmuş ve evlenmişler. 

Babası Almeda'dan ayrılmak istemediği için şatosuna kızını ve damadını da yerleştirmiş. Kalabalık bir aile olmuşlar günler mutlu mesut geçiyor kimse bu mutluluğun bozulmasını istemiyormuş. Kötü kalpli damat bir gün ağır bir hastalığa yakalanmış, doktorlar amansız bir hastalıkla boğuştuğunu  en fazla iki ay yaşayabileceği söylüyormuş. Bu duruma çok üzülen Almeda onun son isteklerini yerine getirmek için canını dişine katarak çabalıyormuş. Kocası ise tuttuğu yalancı doktorla zengin olma hayaline giderek yaklaşıyormuş. Lakin bu isteğini deli gibi tutunduğu ailesiyle birlikte gerçekleştirmek için can atıyormuş. Meğer ailesi Almeda'nın teyzesi sandığı kadın aslında kötü kalpli damadın annesi ve kardeşleriymiş. Teyzesi de başından beri bunları biliyor ne Kral Artur'a bir şey belli etmiyor ne de Almeda'ya haberci oluyormuş. İstedikleri şey Kral Artur ile biricik kızı Almeda'yı ortadan kaldırıp tüm mirasa sahip olup malların başına geçmekmiş.

Özgürlük düşkünü teyze ise kocasından tamamen kurtulup zenginlik içerisinde rahat bir yaşama adım atmak istiyormuş.

Bir gece damat kötüleşme numarası yapmış doktor ise  damadın ölüm haberini tüm şatoya duyurmuş fakat damadın tek isteği öldüğünden şatodakiler hariç kimsenin haberi olmamasıymış. Almeda bunu da kabul etmiş ve kötü kalpli damat ortadan kaybolmuş. Kötü kalpli teyze ise bir plan peşindeymiş. O da ölen oğlunun ölüm yemeğinde kocası ve kızını zehirleyip kahırlarından öldüklerini ispat etmekmiş. Bu zehir onları günden güne yataklara düşürecek ve ölümlerine şahit olacakmış. Ve beklenen olmuş günden güne sararıp solan Kral Artur ve Prenses Almeda bir gün vakitsiz ölmüşler....

İstedikleri gerçek olan aile sevinç naraları atarken, sefa içinde yaşama hayalleri kurarken bunların hepsini duyan ve Kral Artur'un ahiretlik sevgisini kazanan hizmetçi Flora bir gün şatoyu ateşe verip tüm çalışanları şatodan uzaklaştırmış. Kötü kalpli aile ise sonsuza kadar dönmemek üzere şatoyla birlikte kül olmuşlar.


Bu hikaye de böylece bitmiş. Kötü kalpliler yine muradına erememiş. İyilik her zaman kazanmış...

Umarım bu entrika dolu öykümü beğenmişsindir. Yorumlarını Lütfen belirt. Teşekkür ederim...



Bu arada DEPRESİF PATATES'İN YILBAŞI KİTAP ÇEKİLİŞİNİ DUYDUNUZ MU ? :) Linkini bırakıyorum.

https://depresifpatates.blogspot.com/2020/12/100-yayin-ozel-cekilis-otostopcunun.html

15 Aralık 2020 Salı

YENİ BİR BEN

Selaaam güzel okurum. Nasılsın umarım iyisindir?

Beni sorarsan ben çok iyiyim. Aslında bu yazıyı dün yazmaya niyetlenmiştim ancak bir türlü odaklanıp başına oturamadım bilgisayarımın. Bugüne nasipmiş. Neden dün ? Dün benim için özel bir gündü doğum günümdü. Aklımdan geçen bir kaç düşünce ve aldığım yeni kararlar oldu. Yılbaşından önce her sene böyle kararlar alır, liste yapar uygulayabildiğim kadarını uygulamaya çalışırım. Yani yeni yıla yeni yaşım da eşlik eder. Kafamdaki düşünce artık her sene bunu rabbim ömür verdikçe tekrarlamaya çalışacağım.



Evvet başlayalım o halde. 10 madde halinde bu seneden çıkardığım dersler ve uygulayabileceğim bazı maddeleri size de ilham olması açısından paylaşacağım. Bakalım beğenecek misin ? :)

Verdiğim kararlar hepimizin aslında hayatına uygulamak isteyip uygulayamadıkları olduğunu düşünüyorum. 

1- Güne erken başlamaya karar verdim. 
Bu karar aslında yıllardır uygulamaya çalıştığım mesleğim sebebiyle vardiyalı çalışmamdan dolayı hiç uygulayamadığım bir karar. Hazır şu an ara vermişken uygulamaya yavaş yavaş başladığım ve enerjiden tutun daha aktif bir gün yaşadığımı an be an fark ettim. Bahsettiğim zaman sabah namazı itibariyle güneş doğmadan önceki aralıkta uyanmak.

2- Daha çok şükretmem gerektiğine karar kıldım. Bu da bana uzun vadede daha mutlu bir yaşamın kapılarını açacağı anahtarı sundu diyebilirim. Ne zaman isyankar olsam hiçbir şey yolunda gitmedi velhasıl ne zaman sahip olduklarıma şükretsem hep daha fazlası bana geldi. O yüzden daha çok şükredeceğim günlerim olmasını diliyorum.

3- Daha hareketli bir hayata ayak basmak istiyorum. Önceden hareket halinde oluşum ve bazı sağlık sorunlarım nedeniyle hiç kilo sıkıntısı çekmedim. Ne zaman bu pandemi dolayısıyla hareket alanım kısıtlandı, kilo almaya ve kendimi beğenmemeye başladım. O yüzden günde mutlaka 20 dk hareket ve ya spor ihtiyaç olmaktan çok zorunluluğum haline geldi.

4- Gelişimin her yaşta olacağı inancım daha da katlandı ve durmadan gelişmek temel görevlerimden biri haline gelmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu konuda çok güzel bir söz okumuştum sizinle de paylaşayım." Gelişmek acı vericidir. Yüzleşmek zordur. Hataları kabul etmek yürek ister. Bakış açısını değiştirmek ise cesaret ister. Fakat, sana en çok zarar verecek şey şu an bulunduğun yerde takılı kalmaktır. İlerle, durma..."

5- Sadeleşme adımlarımı arttırmaya karar verdim. Bu sene Minimalizm'i hayatıma uygulamak için girişimlerde bulunduğum bir sene oldu ve bunu arttırmanın yolunu arayacağım. Bu konuda daha sonra uzun konuşuruz lakin şunları söylesem yerinde olacak sanırım. Fazlalıkları ve eskimişleri biriktirme. Dağıt, dönüştür , yenile ya da at.

6- Tasarruflu olma kararım. Bu karar pandemiyle birlikte hepimize kendini hatırlattı sanırım. Para tasarrufu ise bunların başında geliyor. Kimimiz işsiz kaldık, kimimiz mesleğini yapamadık. İkincisi de bence su tasarrufu . Bu konuda mutlaka eğitim almamız gerektiğini düşünüyorum. Kaynaklarımıza sahip çıkalım. Bir gün hasret kalabilir ve ya bizden sonraki nesile kurak bir toprak mirası bırakabiliriz.

7- Sevdiklerimi daha sık aramaya karar verdim. Artık insan ölümleri avcı toplayıcı topluluklarda olduğu gibi hayvan saldırması ve ya açlıktan olmuyor. Çok daha tehlikeli boyutlarda her an insanlar ölebiliyor. Ölüm varken şu dünya da ya bir gün ona ulaşamazsam düşüncesi beni sevdiklerimi daha çok aramaya ve hatırlarını sormaya teşvik etti.

8- Temizlik ve düzeni erteleme hastalığımı sanırım yendim. Ne zaman biriktirsem o kadar çığ gibi büyüdü o yüzden erken müdahale her şeydir diyorum. Bu telefon içerik temizliği, e posta temizliği, ev temizliği her konu da böyle bence.

9- Daha sık yazmaya karar verdim. Yazdıkça psikolojik olarak iyi hissediyor hem kendimi iyileştiriyor hem de çevreme yararlı olabiliyorum düşüncesindeyim :)

10- Ve son olarak en önemli madde Kendime değer vermeye karar verdim. Hep başkalarını ön planda tutmayı seven ben artık kendime değer verecek  ve böylece ışık saçacağım. Bu karar bu sene verdiğim ve uygulamaya başladığım en önemli kararım oldu.


Söyleyeceklerim bu kadar sevgili arkadaşlarım. 
Okuduğunuz için teşekkür ederim. Sizin de değişip ders aldığınız konular varsa yorumlara yazın bizler de feyz alalım. Sevgiyle kalın ...