21 Ekim 2020 Çarşamba

PLANLI BİR YAŞAM MUTLULUK GETİRİR Mİ ?

 



Planlar, planlar, planlar... 

Kelime anlamı bir işin yürütülmesi için yapılması, uyulması gereken düzen. Çocukluğumuzdan beri bize sürekli dikte edilmeye çalışılan en önemli öğreti planlı olmaktı sanırım. Her şey bir plan dahilinde gitmeliydi. Ek gıdaya geçiş, yürümeye başlama yaşı, konuşma yaşı, tuvalet öğrenme yaşı, okula başlama yaşı ya da büyüdüğünde evlenme yaşı... Hepsinin bir zamanı vardı elbette böyle olmalıydı yoksa temel düzen tepetaklak olurdu. Bir çocuk konuşmayı geç öğrense yok bu çocukta büyük bir sorun var diğerleriyle aynı yaşta konuşmadı diye damga vurulur. Sahi plansız yaşasak hayatımız yerle bir mi olur ?

Gününü planlayan insanların özellikleri ve gününü akışa uyarak geçiren insanların özelliklerini incelediğimizde temel farkları görebiliriz aslında. Planlı insan, daha panik ve kaygılı olur. Ya işler planladığı gibi gitmezse düşüncesi onu yer bitirir. Çünkü insan bilmediğinden her zaman korkar. Kendi planlamadığı şekilde giden her olay beraberinde korkuyu getirir. Günübirlik yaşayan insanda ise bariz olan duygu akışına bırakmaktır. Nasıl olsa su akar yolunu bulur, böylece daha serbest yaşarlar. Sen hangisisin ? Ben hemen söyleyeyim. Çocukluğumdan beri bir tasarım, düzen içinde olanlardanım. Bana başarı anlamında çok getirisi olduğunu söyleyebilirim. Lakin hayati tatmin açısından hiç bir zaman tatmin olamayan plansız bir şekilde yola çıktığımda her zaman kaygı duyan bir insanım. Çocukken çok iyi hatırlarım diğer gün giyeceğim kıyafeti bile önceden hazırlar uyandığımda onlar dışında planlamadığım bir şey giyersem o günümün kötü gideceğine inanırdım. Bu özelliğim beni çok defa yarı yolda bırakmıştır. Çünkü hayat sürprizlerle dolu muazzam bir alem. Sürecin akışına müdahale etmeye çalıştığımızda bana göre her zaman sürecin dışında kalıyor ve bu günümüzde yaşayamıyoruz. Ya hep geçmişteki hatalarımıza ya da olayların gelecekte olmasını istediğimiz biçimde olmasını dileyerek gidişata müdahil oluyoruz. 

Evet şirketler bir plan dahilinde aylık, yıllık büyüme kaydedebilirler. İnsanlar bir plan dahilinde önlerine sunulan bir görevi yerine getirebilirler. Devletler bir plan dahilinde ülkeleri yönetirler. Ya da başarıya giden yolu adım adım planlı bir şekilde yürütebilirler. Ancak planlı olmayı günlük hayata uyarladığımızda işe yarar sonuçlar elde edemez, iç rahatlığı elde ederiz belki ancak gerçek anlamda tatmini sağlayamayız. Hepimiz zamanımızın belli bir bölümünde mutlaka plan yapmış, plan yapma girişiminde bulunmuş veya yaptığımız planı uygulamaya koymuşuzdur. Bunlar kahvaltı yapmakla başlayıp gün içinde zamanımızı verimli kullanmak adına yazılmış cümlelerden oluşur. Hepsini yapabilenleri gerçekten tebrik ediyorum. Ben de bazı zamanlar bunları uyguluyorum. Tamı tamına uygulayamadığımda ise eksik yaptıklarım bende rahatsızlık uyandırıyor ve uzun süre bu uygulamayı yapamıyordum.  Bu planlama işinin günlük hayatta beni endişeye  soktuğunu çok bariz hissetmişimdir. İş planı yapmak, boş zamanlarını verimli kullanmak, zaman darlığında tüm işlerini yetiştirmek isteyenler planlamaların yararını görebilmişlerdir. Fakat bana göre uzun vadede planlı yaşamak yarardan çok zarar getiriyor ve ilahi gücün evrene sunduğu doğal işleme sürecine bizler dış kuvvet uygulayarak kendimize gereksiz gerginlik yaratıyoruz.

İşte cümlelerimin sonuna geldik. Okuyanlara önerim sizi hangi yöntem rahat hissettiriyorsa onu denemeniz. Hayatın doğal akışı bizlere mutluluk ve bereket vadediyor. İster planlayarak dolu dolu hepsi sizin kontrolünüzde olan bir hayat yaşama yoluna gider, isterseniz de plansızlığın büyüsüne kapılıp kaygı duymadan olduğu gibi yaşayıp sürprizler dolu aleme yolculuk yapabilirsiniz. Ya da bunların her ikisi beraber hayat serüveninde duruma göre karar verebilirsiniz. Yeter ki size iyi hissettiren duygularla yaşayın. HOŞÇA KALIN...


14 Ekim 2020 Çarşamba

ANATOMİMİZ Mİ YOKSA COĞRAFYAMIZ MI KADER ?



Sizlere ikilemde kaldığım bunun üzerine araştırmalar yaptığım bir konudan bahsetmek istiyorum. Herkesten duyduğumuz  İbn-i Haldun tarafından ortaya atılan aforizması Coğrafya Kaderdir sözü gerçeği yansıtsa da anatomimizin de kaderimizi etkileme ihtimali son derece mümkün. Nasıl  mümkün her iki düşünceyi de doğruluk ve tezatlıkları yönünden inceleyeceğiz.

Öncelikle" Coğrafya Kaderdir "dedikleri bu coğrafya nedir ? bunu bir açıklayalım. Hepimiz bambaşka ülkelerde, bambaşka şehirlerde ve farklı ailelerde, farklı geleneklerde gözümüzü dünyaya açtık. Birbirimizden bu kadar başka karakterlerde olma sebebimizin coğrafya olması olası bir durum evet ancak aynı anne kucağında doğan ve aynı çevrede yetişen kardeşlerin birbirlerinden zıt karakterde olduğunu çok defa görüyor ve kişiliklerin bu derece farklılıklarını sorguluyoruz. Sizce coğrafya insanların kişiliğini bu denli etkiliyor; yaşayacağı, karşılaşacağı olaylarda pay sahibi oluyorsa bu zıtlığın sebebi neden kaynaklanıyor ?

İnsan denen varlık çok yönlü bir mekanizmadan ibarettir. Bu mekanizma çoğu şeyden etkilenebilmektedir. Ancak bunlardan daha da önemlisi düşünebilme mekanizmasına sahiptir. Sahip olduğu beyinsel aktiviteler kişiliğini oluşturacağı noktada devreye çoğu kez girer ve hayatını şekillendirmesinde rol oynar. Burada da devreye Freud'un Anatomi kader midir? sorusu aklımıza gelmektedir. Hadi hep beraber sorgulayalım.

İnsan anatomisi; dişilik-erillik, farklı boy uzunlukları, farklı ten ve saç renkleri, sahip olduğu genetik rahatsızlıklar, genlerinde bulunan eşcinsellik dürtüsü gibi bir çok akla gelmeyecek olguyu oluşmaktadır. Bazı insanlar genetik olarak güzellik algımıza hitap eden uzun boylu, renkli gözlü ve sarışın olarak nitelendirilen sağlıklılardan, bazıları güzellik standartlarımızın dışına çıkabilen çirkin olarak nitelendirilen özelliklerle dünyaya gelmektedir. Tabi ki bana göre güzellik veya çirkinlik algısını bu düşüncelerin oluşturması kabul edilemez bir gerçek. Neyse.. Bazı insanlar kadın olarak doğarken  bazısı erkek olarak var olmuştur. Bunlar beraberinde bizlere hayatta biçilen rollerin büyük ölçüde farklı olmasını getirmiştir. Gelgelim toplumda kadına biçilen rolün ne olduğu açık seçik ortadadır. Ezen ve ezilen durumuna getirilen bu toplum, bizlere hangi rolü biçtiyse onu oynuyoruz. Sadece cinsiyet farkında ortaya çıkmayan bu durum kadınlar  ve erkekler arasında da rol kesmektedir. Aynı zamanda Dna'larımızda bulunan genetik hastalıklar nesiller boyunca aktarıla gelmiş  hangi hastalıktan öleceğimiz dahi genlerimizde mevcuttur. Peki buna kader demek sizce olası mıdır ?

Aslında insan ırkında yaratılanlar olarak ezen ve ezilen diye bir kavram yoktur. "See " adlı diziyi izleyen var mı bilmiyorum orada virüs sebebiyle kör kalan insanlar hiçbir zaman ezen ve ezilen, güzel veya çirkin, güçlü veya zayıf olarak anlandırılmıyorlardı. Çünkü kimse birbirini görmüyor böylece algılar oluşmuyor ve bu insanlar arasında sorun teşkil etmiyordu. Doğal olarak da yaşadıkları hiçbir şey görünüşleri sebebi ile etkilenmiyor ve yaşamda onlara biçilen rolü görünüşleri etkilemiyordu. Bir başka konu ise genetik hastalıklar; bunların Mendel kanunlarıyla açıklandığını hepimiz biliyoruz ve genetik hastalığın oluşma ihtimalinin  hastalıklı genlerle taşındığı da gayet ortada. Buna sebep olan ise çevresel etkenler veya meydana gelen farklı kromozom bozuklukları olup asırlarca bir gen üzerinden kişilere taşınıyor olmasından başka bir şey değil. 

Evet çoğumuzun kadere olan inancı açık. Kader olgusunu irdelediğimiz zaman iki farklı kavram karşımıza çıkmaktadır. Külli İrade ve Cüzzi İrade. Külli İradeye biz müdahale edemiyor ve takdire razı geliyoruz. Bu durum anne babamızı, yaşadığımız ülkeyi, organlarımızın kendi kendine yaptığı görevleri gibi karşı koyamadığımız olgulardır. Cüzzi irade de ise tamamen kendi isteklerimizle yaptığımız seçimlerin yaratıcımızın bilgisi dahilinde olmasıdır. Örneğin yemek yememiz, seçtiğimiz eş, seçtiğimiz iş gibi. Buradan hareketle diyebiliriz ki ne anatomi ne de çevre tek başına kaderi oluşturur. Her ikisinin harmanı bizlere sunulan olaylar zincirinden sadece bizim hakkımızda seçilenidir. Şuan daha iyi anlıyorum ki içinde bulunduğumuz hiçbir olay tesadüfi veya kendiliğinden olmamıştır hepsinin bir amacı ve anlamı muhakkak ki var .

Okuduğun için teşekkürler. Bir sonraki yazımda görüşmek üzere.






2 Ekim 2020 Cuma

KÖTÜ KARDEŞ NOCEBO

Şimdi sizlere birbirine ikiz kadar benzer ancak birbirlerini zıt olarak tamamlayan iki kelimeden bahsetmek istiyorum. Placebo denilen etkiyi birçoğumuz duymuşuzdur. Özellikle hastalık hastası bireylerin etkisiz nişasta içeren kapsüller aracılığıyla birden hastalık semptomlarının kaybolduğunu hatta eskisinden daha iyi olduklarını ifade etmelerini sağlayan mucizevi etki. Nocebo etkisi denilen kötü kardeş ise bunun tam zıddıdır. Yani bir ilacın sizin için zararlı olduğunu, yan etkilerinin olduğu söylendiğinde bu ilacın gerçekten de sizin için kötü sonuçlar gösterdiğini gözlemlersiniz. Nocebo etkisi hakkında çok fazla deney yapılamamış olması da bu etkinin gizemini korumasına yol açmış araştırılması gereken konular arasında yer almasını sağlamıştır. Öyle ki bu etki ölümcül sonuçlara dahi yol açabileceğinden etkisinin görülmesini izlemek biraz daha geri planda tutulmuştur.

Nocebo terimi 1961 yılında Walter Kennedy tarafından ilk kez anılmıştı. Fakat bu iki terimin ayrılması 1990'lı yılları buldu. Sebebi şuydu ki bu iki kavramı birbirinden ayırmak o kadar kolay değildi. Ya ikisi aynı anda görülüyor ya da birbirlerine çok benzer etkiler yaratıyorlardı. Ağrısı olan bir insan ilacın hem ağrısını giderdiğini hem de yan etkilerinden etkilendiğini söyleyebilirdi. Psikosomatik hastalıklarda daha çok kendini belli eden bu olumlu ve olumsuz etkiler psikolojik kökenli olup beklenti, telaşlanma veya telaşı azaltma ya da sosyal öğrenme , kişisel ve genetik özellikler beyindeki nörokimyasal mekanizmaları etkileyerek veya algıda değişiklik oluşturarak ortaya çıkmaktadır. 

Tıp dünyasında nocebo etkisi örnekleri çoktur. Hatta şu çok bilinen tıp öğrencilerinin beynine işlevsiz bir çip yerleştirip elektrik akımı nedeniyle baş ağrısı yaptığının söylenmesi üzerine gerçekten bu öğrencilerde baş ağrısı gözlenmesi olayı en bilinenler arasındadır. Peki günlük hayatımızdaki nocebo örnekleri bakalım sizde de aynı etkileri çağrıştıracak mı ? "Kötü düşünürsen kötü olur iyi düşün ki iyi olsun." cümlesini muhakkak hepimiz duymuşuzdur. Belki kale almadık belki de acaba doğru olabilir mi? diye düşündük. Aslında bu düşünce tamamen nocebo etkisinden doğmuştur. Glutensiz diyetler, laktoz intolorensı inaçları da bu düşünce temelinden çıkmıştır. 


Gerçekten de örneklere bakacak olursak bu etkinin üzerimizdeki etkisini gözlemleyebiliriz. Sınavda başarısız olacağını tekrarlayan birisinin gerçekten de o sınavı layıkıyla geçemediğini görebiliriz. Ya da bardakları taşırken düşüreceğini sürekli düşünen tekrarlayan bir insan gerçekten de o bardakları düşürür. Kemal Sunalın ünlü filmlerinden Üç Kağıtçı da olduğu gibi bir üfürükle hastalıkları iyileştiren, kısmet açan hocalara olan inancımızın da olayları çözümlemedeki rolü bence tamamen nacebo etkisinden gelmektedir. Güne güzel kelimeler söyleyerek başladığımız günlerin güzel bir şekilde sürdüğünü kötü bir şekilde uyandığımızda ise kötü bir gün geçirdiğimizi gözlemlemişizdir. Bunda da tamamen plasebo-nosebo etkilerini gözlemlemek mümkün...Çocuk yetiştirenler bilir bir çocuğun sürekli yaramazlığından tembelliğinden bahsederseniz gerçekten de o çocuğun uslanmaz bir haylaza dönüştüğünü görebilirsiniz. Yetiştirdiğimiz çocuğun içindeki mücevheri açığa çıkarmak onu yönlendirme kabiliyetimize bağlı. Hep iyiye hep güzele yönlendirmekse yalnızca bizim elimizde ve bu görevimiz.

Beynimiz bu kadar muhteşem bir mekanizma ile çalışıyor ve çözümleyemediğimiz bir o kadar işlevselliğe sahipken neden içine giren bilgileri kontrol altına alıp beynimizi güzelliklere davet etmiyoruz. Hayatı daha çekilir kılabilmek adına yapabileceğimiz her şey bizim elimizde aslında. Kötü giden gidişata dur diyebilmek sandığımız kadar zor değil. Tüm mesele beynimizi buna inandırabilmek. O halde haydi beynine komut ver iyi şeyleri içeri al kötü şeyleri dışarı ver ve hayatında olacak değişikleri gözlemle. Sen muhteşem bir mekanizmasın. Yaratılmışlar içinde düşünme ve algılayabilme kabiliyetinde tek canlısın. İpleri eline al ve hayatına çekidüzen ver. Sen güçlüsün.