7 Şubat 2024 Çarşamba

GÖRÜNMEZ İPLİKLER

7 ŞUBAT SAPANCA 

Yeni bir şehir yeni insanlar bambaşka bir ben.

Sevgili okurum, iki yılın ardından bloğuma geri dönmek ve yazma tutkumun peşinden gitmem gereği görüşü bende vuku buldu ve tekrar aranızdayım :)

İlk blog yazım gelen ve gidenlere ithafen…




İnsan denen canlı yaşam döngüsününün her anında birilerini uğurlarken birilerini hayatına davet ediyor. Bu alışveriş yaşam son bulana kadar devam ediyor. Aynı zaman diliminde yaşamış insanlar birbirlerine kenetli zincirin içerisinde bir gün bir yerlerde denk geliyor, birbirinin hayatlarına dokunuyor. Sonsuz olasılıklar içerisinde birbirleriyle rastlaşan bu insanlar, sanki birbirine değmeden yol alsa bir noktada akışı bozacakmış veyahut seni sen yapan tüm özelliklerini değiştirecekmiş gibi bir izlenim yaratıyorlar. 


Haklılık payı olan bu gerçek aynı yer aynı zamanda karşılaşan ve birbirleriyle etkileşim içerisinde olan insanların aynı noktada buluşmasını sağlıyor. Hayatımıza bir gün bir yerde dahil olan birileri vakti geldiğinde görevini tamamlayıp çıkıyor bazılarıysa tüm dengemizi etkileyecek şekilde bizimle birlikte kalmaya devam ediyor. Ben karşımıza çıkan her kişinin bizleri uyandırıcı, uyarıcı, dönüştürücü, iyileştirici ve kurtarıcı rolü üstlendiği görüşündeyim.


Bir noktada bu insanları hayatımıza dahil etmeyi ve çıkarmayı biz seçiyoruz. İrademiz ve hislerimiz bizleri ortak paydada buluşturup bunun kararını veriyor. Bu noktada asıl bahsetmek istediğim konu Antonine Sanint Exupery’nin Küçük Prens’te dediği gibi “ Ölene kadar sorumlusun bağ kurduğun her şeyden.” Cümlesi üzerine olacak.


Karşımıza çıkan insanların içerisinde bazılarının yerinin çok farklı olduğu bir gerçek. Bu arkadaş, eş,dost, sevgili, aileden herhangi biri sıfatıyla karşımıza çıkan biri olabiliyor. Kurduğumuz bu farklı bağ onların yerini hayatımızda daha belirgin kılıp, bizleri etkilemesine daha çok olanak tanıyor. Bunun iznini bizden başkası vermiyor. Tesadüfen kurulan hiçbir bağ olmadığı kanısındayım. Bizleri görünmez iplerle bir araya getiren bu bağ bizdeki eksik parçaları tamamlamak veya fazlalıkları gidermek amacı taşıyor. Bu gönül bağı oluştuysa şayet bir gün yollar ayrılsa bile bizlere sağladığı tüm o manevi sonsuz güç ebedi oluyor.


Bağ kurduğumuz insanlara karşı bizlere görevler düşüyor. Eğer bağ kurduğun insana bu gücü kendi ellerinle vermişsen ona karşı verdiğin tüm sözlerden ve yaptığın davranışlardan sen sorumlusun. Sana karşı olan her davranışı fikri senin izninle gerçekleşmiş, sen izin verdiğin için sürmeye devam etmiştir. Peki bu bağı tümden yok etmenin bir yolu var mı? Üzgünüm ama yok. Marketteki kasiyer abiyle aramda olan muhabbet neticesinde oluşmuş bağ evimde himaye altına aldığım kedim masala karşı da var. Ruhu olan bir canlıyla tanışmanı nasıl geri alamıyorsan aranda kurduğun bağın da hayatından çıksa bile sonsuza kadar süreceğini bilmelisin. Bizim hayatımızı etkileyen bağın karşımızdaki canın da hayatını etkilediği gerçeğini göz ardı etmemeliyiz. Hayatımıza girip çıkan herkesi özenle seçmeli, gelişigüzel hiçbir canlıyı hayatımıza dahil etmemeliyiz.



 Sağlıcakla kalın …


1 Haziran 2021 Salı

ACILARA YÜRÜYOR, KORKMUYORUM

 Sevgili okurum şubat ayı yazım sonrası yeniden merhaba...

Bugün 1 haziran akşamı. Umarım haziran ayı umduğumuz tüm güzellikleri beraberinde getirir. Amaçlarımıza ulaşmamızı sağlayan bir yol gösterici , yaşadıklarımız sebebiyle de şükür sebebi olur. Yaşadığımız bu zorlu günler gelip geçerken inadına yaşama tutunma azmin seni hayata bağlayan yegane şey . Unutma" Bir umuttur yaşamak" ! diyor ve  biricik rehberimiz " acı" larımızın hayatımızdaki rolü hakkında yazmak istiyorum.




Acı nedir ? Sahi sence nedir acı ? Lügat' a göre her hangi bir dış etmenden dolayı duyulan rahatsızlık, üzüntü, elem gibi anlamlara gelir. Maddi acı çoğumuza göre aynı duyguları anımsatırken , manevi acıyı her insan farklı tanımlar kanaatimce. Çünkü insan çok yönlü bir varlıktır. Duyumsadığı şey bir çok dış ve iç etmenden etkilenir ve hislerine yansır. Ancak ortak olan bir şey var ki her canlının kullandığı ortak dil aynı acıya ortak olmaktır. 

Peki bu acı diye tanımladığımız şey bize ne anlatmak için var ? Neden acı çekmek zorundayız ? Bu hayatta hiçbir şeyin amaçsız, tesadüfen yaşandığına inanmıyorum. Çekilen hiçbir acı sebepsiz olamaz.  Acı çekmeden sen sen olamazsın demiyorum. Tabi ki acı sevilmez ve bu hayata acı çekmek için gelmedik  benim söylediğim şey şu ki çektiğimiz acılar bize bir şeyler anlatmak istiyor. Viktor Frankl'ın "İnsanın anlam arayışı" kitabını okuduğumda beni düşünmeye iten yegane duygu şuydu ki:  İnsan'a hayatı yaşanılmaz kılan, çektiği  ızdırap değil hayatta bir amaca tutunamamak olduğuydu. Ve bahsettiğim gibi acının da bir amaca hizmet ettiği oluşuydu. 

Kendi hayatımı düşündüğümde başıma gelen üzücü olaylar, hatta geçmişte ailemin yaşadığı talihsizlikler bile bir amaca hizmet ederek hayatıma dokundu. Benim sayemde de başka hayatlara dokundu ve bu döngü sonsuza kadar sürecek. 

Acı duymak hayatımızı çekilemez hale sokabilir. Bu noktada bize destek olacak düşünce çektiğimiz bu duygunun dünyada oluş sebebimize hizmet edebilecek bir güç olduğu. Bu bilinçle yaklaştığımızda O duygunun bizi beslediği, bizim için gerekli olduğunu anladığımız anda daha çekilebilir hale dönüşüyor. Bunu bir çok kez deneyimlemiş biri olarak gönül rahatlığıyla söylüyorum. 

Hayat acılarıyla ve acıların katkıları dediğim mutluluklarıyla var. İnsanoğlu her duyguyu deneyimlemeli ki yaşamın orta noktasında olduğunu bir amaç uğruna dünyaya geldiğini öğrenebilsin . Acı duymayı değil, yaşamını sevmelisin. Bir sen daha yok ve var olmayacak. Umarım hayatının bir noktasına dokunabilmişimdir.

 Mutlu kal. 

Sağlıcakla kal Güzel okurum.

26 Şubat 2021 Cuma

LAFIN KISASI -2



 Herkese yeniden merhaba... Bloguma ben yokken katılan arkadaşlarımın hepsine hoş geldiniz diyerek başmak istiyorum ;) evvet uzun bir süre ortalarda yoktum ve en sevdiğim aktivitem blog incelemeye ve blog yazmaya ara vermiş bulunmaktaydım. Aslında yeni yıl hedeflerimde daha fazla yazı yazmaya ağırlık vereceğimi söylemiştim. Daha yılın ilk başından çuvalladım sanırım :) Lakin bir takım yaşam değişiklikleri ve yeni fikirlerle birlikte geldim.

Lafın kısası -2 yazımda da kısaca hayatıma kattığım değişikliklerden biraz bahsedeceğim.

Öncelikle yine yeni yıl hedeflerim arasında olan erken kalkıp yola koyulmak temasını hayatıma geçirebildim. Artık saat 7 itibariyle kalkıyor, kahvemi yapıyor, en sevdiğim penceremden bakarak sabah sessizliğini dinliyor ve günlük plan yapıyorum. Bu yöntem bana sabah salgılanan endorfinin etkilerini gerçekten hissettiriyor güne daha dinç başlıyor ve enerjik bir şekilde sürdürüyorum. Artık buna blog yazmayı da ekleyeceğim yani umarım :D Lütfen beni gaza getirin ;)))

İkinci olarak yaptığım şey günümü planlamak. Bunu sabah kahvemi içerken yapıyorum." Pomodoro" tekniği olarak bilinen yöntem bu süreçte çok işime yaradı. Nedir pomodoro ? 25 dakika odaklan 5 dakika mola ver ve 4 setten sonra 15-20 dakikaya molanı arttır. Bu yöntemi peki nerelerde kullanıyorum ? Öncelikle  çalışmam gereken bir takım sınavlar ve meslek eğitimlerimde kullandığım bir teknik. Ayrıca sadece çalışma için değil odaklanmam gereken herhangi bir uğraş için örneğin kitap okumak, yemek hazırlamak, ortalığı toplamak, hobilerle uğraşmak... bunlarda da etkili olduğunu düşünüyorum. Günümü 3 e bölüyorum ilk yarısında kahvaltı, sevdiğim diziyi-videoyu izleme, egzersiz ile geçirirken ikinci yarısına bir saatlik uyku ile başlıyorum ve ders çalışma kitap okuma hobi uğraşı ile devam ediyorum üçüncü ve son yarısını ise yemek hazırlama ve eşimle vakit geçirme oluyor, genelde boş vakit yaratıyorum. Tekrarlarımı bu sürede yapıyor ve dinlenmeye vakit ayırıyorum. Evde olduğum bu süre zarfında olabildiğince verimli olmak benim birincil hedefim.

Üçüncü olarak edindiğim bir başka alışkanlık düzen ve temizlik. Haftanın aynı ve tek gününü evimdeki dolapların, kitaplığın, kağıtların... akla gelebilecek dağınık duran her şeyin düzenini sağlamaya ayırıyorum. Ayrıca haftanın bir başka günü ve genelde ilk gün pazartesi oluyor ;) Dip bucak temizliğe ayırıyorum. Böylece tüm haftayı ferah ve enerjik bir biçimde tamamlıyorum.

Umarım yasaklar ülkemizde kalktığında gezmeye ve keşfetmeye de bol vakit ayıracağımız günler gelecektirç Yaşamak güzel şey... Kıymet verirsek.

23 Ocak 2021 Cumartesi

KİTAP İNCELEMESİ "HAYVANLARDAN TANRILARA SAPIENS"

Merhaba güzel okurum. Kendimi özlettim biliyorum lakin yeni fikirler ve adımlar atmaya bir hayli zamanım oldu. Yeni yıla bol bol yazı yazarak girmeyi planlıyordum fakat pek mümkün olmadı. Söz veriyorum yazılarımın sayısını ve kalitesini arttıracağım. Neyse konumuz bu değil :) Sizlere geçen ay başladığım ve yakın bir zamanda bitirdiğim güzel bir kitap içeriğinden bahsedeceğim. Ben ilgisini çekenlere yararı olacağı kanısındayım. KEYİFLİ OKUMALAR



Yuval Noah Harari'yi duydunuz mu ? Eğer duymuşsanız insan tarihi üzerine romanlarını da biliyor olmalısınız. Bahsedeceğim romanı "HAYVANDAN TANRILARA SAPIENS". Kitapseverler bu romanı daha önce keşfetmişler belki de okumuşlardır. Benim zaman planım bu zaman aralığına denk geldi ve okuma fırsatım oldu. Kitap esasen kışkırtıcı olmakla beraber merak uyandırıcı. Farklı görüşleri aynı çatı altında toplayıp bizlere bakış açısı farkındalığı kazandırıyor. Özellikle Evrim konusu tartışmalara zemin hazırlayacak türden. Güzel örneklemeleriyle bizlere derin tarihi bilgiler sunduğu fikrindeyim. O halde kitabın içeriğini gelin beraber inceleyelim.

Kitap genel olarak beş kısımdan oluşuyor. Sapiens tarihini: Bilişsel devrim, tarım devrimi, insanoğlunun birleşmesi, bilimsel devrim ve sonsöz tanrılaşan insan olarak ayırıyor.

Bilim tarihini evrimi konu alarak başlatıyor. İlk insan yaratılışını ve ilkel topluluklardaki oluşum ve yaşam yapısından bahsediyor. Bu bölüm benim açımdan farklı bakış açılarına sahne olduğum bir bölüm oldu. Bir şempazeden evrimleşmiş olan ve kademe kademe evrimleşerek bu gün ki akıllı varlık homo sapienslerin ortaya çıkışıyla girizgahı yapıyor. Bu görüş çoğu inançlı kimseler için Hz. Adem ve Hz. Adem inancını desteklemediği için tepki topladığı görüşündeyim. Hz Adem ve Hz. Havva'nın dünyada olan bir cennetten kovulduğu iddiasını savunuyor. Evrim ve İnançlar tartışılası bir başka konu olmakla beraber ben sadece kitap içeriğinden bahsetmek istiyorum. Ayrıca bu bölümde günümüze de atıflar da mevcut spoiler vermemek adına sadece bahsetmekle yetiniyorum. 

İkinci kısım tarım devrimi bölümünde insanların tarımla beraber çok şey kazansa bile bazı şeyleri beraberinde yok ettiğini konu alan kitap, sapienslerin Avcı-toplayıcı atalarımızdan daha çok çalışmalarının gerektiğini ve daha çok acı çektikleri görüşünde. Tarım devriminin tarihin en büyük aldatmacası düşüncesinde. Homo sapiensler tarım devrimiyle  nüfus patlaması  ve şımarık seçkinleri beraberinde getirdi.

Üçüncü Kısım İnsanoğlunun topluluklar halinde birleştiğinden ve topluluğun getirdiği sosyal konuları ele alıyor. Bunlar para, dinler, mitler gibi konular. Ayrıca savaşları, toplumsal kuralları da içeren geniş bir anlatıma sahip. Heyecanla okumaya devam ediyor ve meraklanıyorsunuz. Yine günümüze atıflar mevcut.

Dördüncü kısım bilimsel devrim bölümünde cehaletin keşfinden bahsediyor ve bilimin topluluklara getirdiği değişimlerden bahsediyor. Ayrıca sanayi devriminin getirdiği devletlerin üretim modellerinden bahsediyor. Aile yapısı ve tüketicilik de diğer konular arasında. İtiraf etmeliyim ki bu bölümde bir hayli sıkıldım ancak kesinlikle okunması gerektiği görüşündeyim.

Ve son bölüme geldiğimizde yazar son noktayı koyuyor ve söyle diyor Homo sapiensler dünyaya egemen oldu ve kendini tanrı zannediyor. Hayvan endüstrisinden bitkilerin ve doğanın bozulmasına kadar her şeyde eli var ve kendi hariç her şeyi hiçe sayıyor. Bencil yaratık Homo sapiensler böyle giderse dünyanın sonunu kendi getireceğe benziyor.

7 Ocak 2021 Perşembe

BİLİNÇALTIMIZIN HASTALIKLARLA BAĞI

 Merhaba güzel okurum.

Her şeyden önce 2021'in ilk yazısı olduğunu belirtmek isterim. Bu yüzden güzel temennilerimle giriş yapmak istiyorum. Umarım beklediğiniz, sizlere umut aşılayan bir yıl olur ve güzellikleri beraberinde getirir.




Bir bilince sahip olarak dünyaya gelen bizlerin aslında bir laneti vardı. O da şu ki unutamamak. Yaşadığımız olayları, birliktelik kurduğumuz kişileri, geçmişteki kötü anıları. Bilinç sahibi insan hem maddesel olarak hem de ruhsal olarak hakkını veriyor ve her şeyi depoluyor. Peki bu her şeyi depoladığımız beyin bir süzgeç görevi görüp kötülüklerden bizleri arındırabiliyor mu ? Bir söz okumuştum. Mide denen organ beyinden daha akıllıdır o yediklerini sindirir ve dışarı atar ancak beyin her şeyi depolar diyordu. Doğru söze ne hacet!

Bilincimiz ve psikolojimiz arasındaki bağ da böylelikle boy gösteriyor. Bu güne kadar yaşanılan her olayın altındaki nedenin bir psikolojik hastalığa sebebiyet verdiğini ve tanımını gayet açık biliyoruz. Bu günlerde de daha iyi  anladığımız bir şey var ki bizlere aşılanan düşünce ve davranışlar yalnız psikolojimize değil bedensel rahatsızlıkların da temelini oluşturuyormuş. Bunu bir astım krizinden tutun kifoz denen duruş bozukluklarına kadar her türlü rahatsızlıkla ilişkilendirebiliriz.

"Self integral" denen bir terapi yöntemi var buna bilinçaltı temizliği de diyorlar. Ben bilinçaltının bir süpürge tutulur gibi temizlendiğine inanmayanlardanım. Sadece farkındalık kazandırılarak sorunlara çözüm bulunabileceğini düşünüyorum. Tıp çözüm bulamadığı hastalıklara genetikten kaynaklı derken self integral terapi geçmiş kuşakların yaşadığı çatışmaların dahi günümüzdeki hastalıklara sebebiyet verebileceğini düşünür. Bu yandan bizlere farklı ve güzel bir bakış açısı sunduğu görüşündeyim.

Birkaç örnek vererek hastalıklar ve bilinçaltımız arasındaki ilişkiyi açıklamaktan keyif duyacağım. Migren hastalığının nörolojik bir çok sebebi var ancak bilinçaltımızda baba ile çok çatışma yaşanması ve kendini başkalarıyla kıyaslama dürtüsü tetikliyormuş.

Bir diğer örnek bireylerin kendiyle gurur duymadığı bir olay yaşamasının veya bir annenin çocuklarıyla ilgili kaygısının artması durumunda romatizma hastalığı boy gösteriyormuş. Yine aynı biçimde sindirilemeyen, kendini ifade edemeyen bireylerin sindirim sistemi sorunları ön plana çıkıyormuş. Astımın kaynağı anne ile ilgili problemler olduğunu düşünür müydünüz?

Özellikle bu dediğime çok şaşıracaksınız. Miyom ve fibroid oluşumunun bir nedeni uzun ve sancılı doğum, düşük bebeklerin bir anısı olarak ortaya çıkmasıymış.

Evet sözlerime hastalıkların bir olumsuzluktan ziyade bizdeki bir durumu düzeltme amacını taşıdığını unutmamamız gerektiğini düşünüyorum. Her hastalığın bizlerde değiştirmek istediği bir sebep var hastalık teşhisinde genetiğimizden ziyade bir de psikolojimize ve bizden önceki kuşakların psikolojisine yönelmemiz gerekiyor. Düzeltebileceklerimizi düzeltmemiz görüşündeyim. Farkında kalalım ve bilinç altımızı temiz tutmaya gayret edelim. Güzel şeyler düşünüp başımıza gelmesini ümit edelim.

Sevgiyle Kalın ...

30 Aralık 2020 Çarşamba

YENİ SİSTEM : DÖNGÜSEL ÜRETİM MODELİ



Merhabalarrr, sevgiler, saygılar güzel okurum.

Bu yazımda bizleri çook ama çok ilgilendiren ve büyük kitlelere ulaşması gereken, yıl biterken 2020 yılının sürdürebilirlik yılı olduğu gerçeğini yadsımadan öğrenmemiz gereken harika bir konudan bahsedeceğim. Şahsen beni çok alakadar etti ve okuyunca bu konuda blog yazısı yazmalıyım dedirten türde bir mesele oldu.









DÖNGÜSEL EKONOMİ HAREKETİ? belki tanımını biliyoruz ancak ne ifade ettiğini duydunuz mu ? bilmiyorum. Lakin ben yeni öğrenmiş bulunuyorum peki tam olarak nedir bu döngüsel ekonomi ondan bahsetmek isterim.

Tanımına girmekten ziyade şöyle örnekleyeceğim: Bizim şu anda uyguladığımız kullan-at sistemi yani doğrusal ekonominin tam zıttı. Ürettiğin hiçbir malzemeyi atma geri dönüştür ve kullan. Bunu da ekonomiye yansıt. Temel prensibi aslında tam da bu.

Ben fevkalade güzel buldum bu düşünceyi. Üretim çağında çığır aştığımız bu günlerde kullan at düşüncesi doğayı ve insanlığı tam anlamıyla tehdit ediyor bulunmakla birlikte geleceğe kötü bir yatırım bırakmakla bizleri düşündürüyor. Hiçbirimiz gelecek nesillere kötü bir dünya bırakmak istemeyiz diye düşünüyorum.

Geçen senenin bir haberi var "H&M ve IKEA iklim dostu tedarik zincirine geçiyor !"

ayrıca sürdürebilirlik hedeflerini ortaya koyan bu iki üretim devi bizlere umut vaad ediyor. Bu haber beni çok mutlu etmişti yine bu sene de bu kararlılıklarını koruduklarını görüyorum. Bu hedeflerden kısaca bahsetmek isterim.


 ❝ Grup, çevre etkisi nötr olacak bir tedarik zinciri oluşturmayı, kendi operasyonlarında yüzde 100 yenilenebilir enerjiye geçmeyi; 2030 yılına kadar tüm ürünlerinde sadece geri dönüştürülmüş ya da sürdürülebilir kaynaklardan elde edilen malzemeler kullanmayı; 2020 yılına kadar pamuk kullanımını yüzde 100 sürdürülebilir kaynaklardan sağlamayı; her yıl 25 bin ton tekstil ürününün toplanarak geri dönüşüme sokulmasını veya yeniden kullanılmasının sağlanmasını hedefliyor. ❞ (https://www.dunya.com/kose-yazisi/hm-ve-ikea-iklim-dostu-tedarik-zincirine-geciyor/446259)


Ayrıca tüketici bilgilendirmesi ve yer alan aktörlerle işbirliğini de hedefliyor. Geçenlerde kıyafet toplama harekatını da duymuştum bu sevindirici bir haber.

Aynı zamanda IKEA'da sürdürülebilir ormancılığa ön ayak oluyor. Ve bazı hedefleri mevcut bu hedeflerden bazıları;


 ❝Ürünlerin döngüsel esaslar doğrultusunda tasarlanması, sadece yenilenebilir ve geri dönüştürülebilir materyaller kullanılması; 2020 yılında hem müşteri, hem de çalışan restoranlarındaki tek kullanımlık plastik ürünlerden vazgeçilmesi; IKEA restoranlarında sebze bazlı çeşitlerin artırılması; 2025 itibarı ile evlere ürün teslimat süreçlerinde sıfır emisyon hedefinin yakalanması; 2025 yılında güneş enerjisi üretimi çözümlerinin 29 mağazada kullanılıyor olması ve 2030 yılında karbon nötr şirket konumundan, çevreye pozitif etki edici konuma geçilmesi (https://www.dunya.com/kose-yazisi/hm-ve-ikea-iklim-dostu-tedarik-zincirine-geciyor/446259)


Verdiğim bu iki örnek umarım tüm dünya üretim devlerine örnek olur ve güzel bir gelecek için gereken zemini oluşturur. Lakin böyle haberler görmek beni çok mutlu ediyor ve umutlandırıyor. Tabii biz tüketicilere de bu harekete destek vermek düşüyor. Daha çok böyle güzel haberler duymaya devam etmek dileğiyle ... Hoşça Kalın. Mutlu yıllar.


28 Aralık 2020 Pazartesi

LAFIN KISASI -1

 Heyoo yeniden merhaba sevgili canım okurlarım. Nasılsın? Umarım güzel haberler aldığın bir gün olur.

Bu gün işlerimi bitirip bilgisayarımın başına anca geçtim. Hava ANKARA'da soğuk ama karlar eridi. Bir yandan güneşi görüp heyecanlanırken bir yandan kuraklık aklıma geldikçe üzülmüyor değilim. Ee malum iklimler değişiyor. Bizlere de dua etmekten ve yaşadığımız dünyaya nazik davranmaktan başka çare kalmıyor.



Neyse bu kadar sorun varken sorunlardan bahsetmek yerinde bir tercih değil sanırım. Biraz da güzelliklerden bahsedelim. LAFIN KISASI;

Sizlere sevgili JD SEZER 'in hakkımda yaptığı röportajdan bahsetmek istedim. Blogum  ve kendim ile ilgili detaylı bilgilere yer verdik umarım beğenirsiniz linki bırakacağım .

Sevgiyle Kalın...

BURADAN ULAŞABİLİRSİNİZ

https://jdsezer.blogspot.com/2020/12/yasemin-cetinkaya-kimdir.html